23 Aralık 2009 Çarşamba

Yakınmaları, özgeçmişi, babasına mektubu ve yazıları üçgeninde Kafka'nın iç yaşamı


Kafka'nın yazında ünlü bir isim olduğunu kimse tartışmıyor. Burada ününün hangi kaynaklardan güdülendiği, babası ile yaşayamadığı rekabet sorunlarını yazılara aktarıp aktarmadığı, ünü ile psikopatolojisi, ünü ile yalnızlığı, ünü ile özsevisel gösterimcilik (narsisistik ekzibisyonist) eğilimleri arasındaki bağlantılarına girilmeyecektir. Ününe ün katan yazılarının savunma işlevleri üzerinde de durulmayacaktır. Bunlar son bölümde ele alınacaktır. Öte yandan Kafka ruhsal sorunları yla da ünlü bir kişi. İlişki kurmadaki sorunları, yalnızlığı, mutsuzluğu, utangaçlığı, insanlardan kaçışı ile de ünlü. Psikopatolojisi bizleri şaşırtacak, bizleri isyan ettirecek, bu kadar yetenekle bu kadar mutsuzluk nasıl bir arada olur? dedirtecek boyutlarda. Kafka; onu çevresinden soyutlayan, insanlardan uzaklaştıran, çok şiddetli korkuları olan bir kişi. Utangaç, çekinen, süreğen ve şiddetli utanma duygularının etkisi altında, çoğu kez utanma engelini aşamıyor, evine kapanıyor, insanlardan uzaklaşıyor. Süreğen utancına, süreğen suçlanma ve (babasını) suçlama eşlik ediyor. Suçlama ve suçlanma, utanma ve utandırma çoğu kez birlikte ve birbirine karışıyor. Bu sarmalda birbirini şiddetlendiriyor, acı veren boyutlar kazanıyor. Benzer bir olgu klinik uygulamalarda borderline hastalarda sıkça izlenir. Şiddetli nevrozlarda benlik, korkuyu öfkeye çeviriyor ve hastalarda korkunun yerini öfke alıyor. Ama duyguların bu yer değişimi, daha doğrusu benliğin korkuyu öfkeye çevirmesi, ne korkunun ne de öfkenin işlenmesine yarıyor çünkü ikisi de etkilerini sürdürüyor ve sanki şiddetlerini de artıran bir sarmal oluşturuyor. Bu olguya ,Dava adlı yapıtını irdelerken yeniden dönülecektir.
Kafka gerçek yaşamında ilişki kurmada zorlukları olan, hatta ilişki kuramayan bir kişidir. Yaşamında Brod ve kız kardeşi dışında anlaşabildiği kimse yoktur. Dostları yoktur, kadınlara yaklaşamaz; aynı kadınla iki kez nişanlanıp nişanı bozduğu olmuştur. Birkaç kez evlenmeye kalkışıp kararından dönmüştür. Karar değiştirmelerinin, daha da korkuncu, karar veremeyişinin şıpsevdilik, ya da uçarılıkla bir bağlantısı yoktur. Ayrılma/evlenme kararlarının ardından ya da öncesinde müthiş sıkıntılar yaşadığı biliniyor. Özetle kadınlarla kurmaya çalıştığı yakınlığın tümü, bir ya da iki cinsel denemesi de başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Olumsuz kendilik duyguları, hiçlik duyguları, dismorfofobik korkuları bu başarısızlığın en derindeki nedenlerini oluşturuyorlar. Bu noktada Cahit Sıtkı Tarancı da da benzer kaygıların bulunduğunu kısaca işaret edelim.
Öte yandan ayrışma sorunları, yapılanmamış kendiliği, taşıdığı ilkel özellikteki kendilik ve nesne tasarımları temel ruhsal sorunlarını oluşturmaktadır. Kendilik ve nesne tasarımları arasında ilkel olanlar yani preödipal evrenin özelliklerini taşıyanlar çoğunluktadır. Kendisini pis bir böcek gibi algıladığı, herkesin dinginliğini bozduğuna inandığı kendilik tasarımları, yıkıcı, cezalandırıcı ve korkutucu ilkel nesne tasarımlarıyla birlikte yaşamayı bir ezince (eziyete) çevirmiştir. Kafka dinginliği yakalayamamış, erinçsiz, çevreden uzaklaşmış, yapayalnız, mutsuz bir kimsedir. Çocukluğunda babasıyla konuşurken kekelediği bir dönem olmuş. İlk gençlik yıllarında bir süre ciddi özkıyım düşüncelerini de taşımış. Cinsel kimliğini tam bulamamış bir biseksüel. Krause'nin bildirimine göre kadınlara bir ya da iki seksüel yakınlaşması dışında cinsel deneyimi yoktur.
Kafka, yazındaki ününe yabancı gibi; bunun kıvancını yaşayamıyor. Aslında üstün yazarlık yetilerine ve olağanüstü yazarlık kimliğine yabancı. Sanki kendiliğin acı çeken bölümü ile güçlü yazar kimliği birbirlerinden ayrı ve uzaktalar, aralarında bir kaynaşma bir bütünleşme bir bireşim (sentez) olmamış. Kafka, yazar yetilerini sonuna dek kullanmış ama iyi bir yazar olduğuna inanamamış. Hatta kitaplarını, Öncelikle Dava'yı kötü bir ürün olarak değerlendirmiş ve yakılmasını istemiştir. Bu inanmamışlıkta acı çeken mazohistik kendiliği ile yaratıcı kendiliğin bütünleşememesi kadar onun, babasını geçmeyi isteme ve istememe birlikteliği dışavurur. Kafka görünmeyi istemekte, bundan sakınmaktadır; babasını suçlamakta, suçlamadığını vurgulamaktadır; ondan ayrı şmayı istemekte, bir alanda ayrışamamaktadır. Bu yapamazlık, ayrışamazlık, dar bir alanın dışına çıkamazlık preödipal evrenin yani ikili ilişkilerin (diyadik) temel özelliklerindendir. Fonagy , ikiliden üçlüye geçişin ruhsal gelişimde önemli bir yeri olduğunu vurgulamaktadır. Yazarı n görüşüne göre bu geçiş çocuğun kapalı bir dizgeden daha açık bir dizgeye, ikili ilişkilerdeki salt bağımlılıktan, üçlülerdeki göreceli bir bağımlı lığa gidişidir. Fonagy'ye göre bir üçüncünün ikiliye katılmasıyla üçlülük, triangularite, başlar. Çocuğun bu üçüncünün ikili ilişkileri nasıl gözlemlediğini tasarlayabilmesi, üçlü ilişkilerin tanısal bir belirtisidir.
Kafka'nın babasına mektubu , babasını sürekli suçlayan bir monolog özelliğindedir. Bu yapıtında babasıyla konuşur ama aslında kendi kendisiyle konuştuğu sanılır. Babasını suçlar ama kendisini bu suçlanmadan soyutlamaz. Sanki ruhsal yapının belirli bir alanında birbirlerinden ayrışamamış, birbirlerine bağımlı bu iki kişi (baba/ oğul), çıkışı olmayan ikili bir dizgenin tutsağı görüntüsündedir. Bu tutsaklık her ikisinin belli alanda düşünce ve amaç farklılığını, birbirlerinin bireyselliğinin duyumsamasını engellememektedir. Yani Kafka'da ikili ve üçlü ilişkiler birliktedir, preödipalden ödipale geçiş tamamlanmamıştı r. Ruhsal sağaltımda da preödipal ve ödipal evrelerin beraberliğine, iç içeliğine sıkça rastlanmaktadır. Bu kapsamda çocuğun ikili ilişkileri gözlemleyen bir üçüncüyü tasarlayabilmesi, ikililerin tümüyle üçlüye dönüştüğü anlamını da taşımamaktadır . Şöyle yazı yor Kafka babasına: "Bizim birbirimize yabancı lığımızda senin tümüyle suçsuz olduğuna inanıyorum. Ama ben de suçsuzum. Bunlara seni inandırabilseydim, aramızda herhalde yeni bir yaşam başlayamaz, herşey değişmezdi, bunun için ikimiz de oldukça yaşlıyız, ama en azından bir barış sağlanabilirdi; herşey değişmezdi ama senin arkası kesilmeyen suçlamalarının yumuşaması sağlanabilirdi" (Kafka 1995, 1996).
Franz birçok kez babanın suçsuzluğuna inancını yineler. Buna karşın suçlamaların arkası kesilmez. Bu yinelemelerde iki insan vardır; birbirlerini suçlayan, birbirleri için tehlikeli olan, birbirlerinden tam ayrışamamış. Bunu, nişanlısına bir mektubunda şöyle anlatıyor: ''Sana, babama hayran olduğumu söylemiştim. Ama o benim, ben de onun düşmanıyım, bu bizim yapımızda var. Bunları biliyorsun. Babama hayranlığım ondan korkularım kadar şiddetli'' (Kafka 1996, 1999).

Kafka'nın Psikodinamiğinde Annenin Yeri, Güçte Gurur ve Yıkımın Birlikteliği


Kafka'nın dinamiğini anlamak için annenin neden geride kaldığını, babanın neden öncelikli ikili nesne konumuna geçtiği görüntüsünü irdelemek gerekiyor.
Blos'a göre sembiyotik yutucu anneden korkan çocuk, progresif bir atılımla babaya yönelmektedir. Bu görüşü temelde onaylıyor ama ona eklemeler yapma gereği de duyuyorum. Çünkü çocukların yaşadıkları her evrenin, ebeveynlerin kendi çocukluklarındaki aynı evrenin doyurulmamış beklentilerini, işlenememiş çatışmalarını etkinleştirdiklerine inanmaktayım. Baba Kafka'nınsa, torununun ''glı, glı''larından öğrendiğimiz gibi, bebeklere aşırı bir hevesi, onların yakınlığına, oğlunun (Franz) alaylarına neden olacak derecede aşırı bir tutkusu var. Baba bu düzlemde çocuklarından çok şey bekleyen bir kimse ve aynı zamanda bedensel yakınlıklarını ve bedensel sıcaklıklarını da arıyor. İki çocuğunun ölümünden sonra bu beklentilerin daha da arttığı açık. Böylece oğlu ile beden yakınlığı arayışları daha da şiddetlenmiş. Franz'ın doğuşu baba Kafka?nın içindeki preödipal çocuğu, aynı evrenin babada arta kalan sorunlarını, doyurulmamış beklentilerini etkinleştirmiş olabilir. Baba Hermann Kafka'nın, torununun gülücüklerine, onun çağrılarına (glı glı) bağımlı dede Hermann Kafka'dan başka türlü davranacağını, oğlunun sıcaklığını, sevgisini aramayacağını düşünmek olanaksız. Ayrıca mektupta babanın oğlunun doğuşundan mutluluk duyduğu, oğlu ile gurur duyduğu birkaç yerde yinelenmektedir.
Öte yandan anne silikleşmiş, gerilerde kalmış gibi ama bunun doğruluğunu kanıtlamak güç. Bu silikleşmenin ne oranda ensest sorunlarına, bağımlılık sorunlarına, ayrışma sorunlarına, oğlunun doğumu ile alevlenen preödipal/ödipal istemlerine karşı bir savunma olduğunu, daha derin bir katmanda anne ile de preödipal ve ödipal bağların sürdüğünü pek bilmiyoruz. Bildiğimiz, annenin simgelediği ideal baba imgeleri ve iyi oğul imgeleriyle Franz'ın özdeşleştiğidir. Fonagy'ye göre üçlü ilişkilerin gelişimi için annenin doğuştan itibaren simgelediği gerçek baba tasarımları ve annenin babalık kavramının rolü büyüktür. Baba tasarımlarının ve babalık kavramının simgelenmesiyle ilişki alanının genişlemesi ve içsel baba tasarımlarının oluşması için gerekli bir alana bir olanak sağlanmış olur. Fonagy , normal bir gelişim için anne baba ilişkilerinin önemine işaret eder. Ona göre bu ilişkide simgelenen anne-baba tasarımları ve anne baba arasındaki bağlar, ikili ilişkilerin temelini oluştururlar. Baba ve babalık kavramı, ebeveyn ilişkilerinin içselleştirilmesi yoluyla gelişir. En erken çocukluk döneminde başlayan bu süreçlere birincil özdeşimler denir. Bebek Franz'ın simgelenen tümgüçlü baba imgelerinin, simgelenen sözdinler çocuk tasarımlarıyla birincil özdeşimler yaptığı çok açık. Annenin ,bu evin tek bir kralı vardır, o da babandır, hepimiz ona endekslenmek konumundayız ya da iyi çocuk, sevilecek çocuk benim yaptığım gibi babanın dediklerini dinleyen çocuktur, sözdinler çocuktur, sevilen çocuk babaya isyan etmeyen çocuktur vb. iletileri olmuş. Bu iletilerde anne-baba tasarımları, anne baba ilişkileri dışavurmaktadır. Böylece annenin babaya salt bağımlılığı, annenin babanın dediklerinden çıkamayışı, ona uyumu da belirginleşir. Oğul Franz babaya bağımlı, babanın önde geldiği bir anne tasarımını içselleştirmiş. Böyle bir annenin verdiği iletilerin bağımlı çocukta yankılanmaması olanaksızdır. Bebek Franz bu iletileri içselleştirmiş. Sözdinlerlik, bu içselleştirme ile güçlü baba ve sözdinler çocukla özdeşleşme süreçlerini de içeriyor. Sonraları babasına isyanını yaşadığı, başkaldırmak istediği, söz dinlemek istemediği zamanlarda anne araya girmiş, çocuklarını yumuşatıcı birçok yöntem kullanmış. Buradan, annenin tümüyle dışlanmadığı anlaşılıyor. Kafka bunları şöyle anlatıyor mektubunda: (Kafka 1996)
"Annemin bana çok iyi davrandığı doğrudur. Ama bana olan ilişkileri tümüyle sana endekslenmişti, aslında kötüydü. Annem bilincinde olmadan avı güden bir rolü üstlenmişti. Senin terbiye yöntemlerinin beni inatçılığa, isteksizliğe yönlendirdiği, hatta öfkelendirdiği ve böylece kendi ayaklarım üstünde durabileceğim çok ender anlarda annem yumuşaklığı, iyiliği, makul konuşmaları, ricalarıyla (çocukluğumuzdaki karışıklıkta makuliyetin sembolü idi) ortalığı yatıştırır ve beni yeniden senin etki alanına doğru güderdi; o alandan benim ve senin yararına dışına çıkabilecekken".
Bazen de barışmadığımız zamanlarda annem beni senden gizlice koruyormuş gibi yapar, bana gizlice birşeyler verir, yaptıklarıma gizlice göz yumar, sonra ben gene çekingen, görünmekten çekinen halimle suçunu bilen bir dolandırıcı gibi, bir hiç olarak karşında yerimi alırdım. Hiç oluşum, hak ettiklerimi bile dolaylı, arka yollardan almama neden olurdu. Elbette ki ben aynı yoldan hakkım olmadığına inandığım şeyleri de almaya çalışırdım. Buysa benim suçluluk bilincimi daha da artırırdı? (Kafka 1996). Bu son cümlelerinde suçlanma, utanma ve değersizlik duygularının biraradalığı somutlaşırken, aslında üstbenlikle ideal benliğin birbirlerinden ayrışmamışlıkları belirginleşir.
Öte yandan Franz, doğumundan gurur duyan babayla özdeşleşmiş, Babanın güven veren gücüyle de. Baba Kafka torununun (Felix'in) yatırılma seremonisinde belirginleştiği gibi sevgiye aç, gurura susamış, beden yakınlığını arayan ve de çok kolay çocuklaşabilen bir kişi. Koskoca bedeni ve birçok kişiyle (hizmetçi kız, onun ardında babam, onun ardında kayınbiraderim, onun ardında kızkardeşim) küçücük bebeğin peşinde oluşu en azından bunu düşündürüyor. Babanın doğumdan çok sonra algılandığı, anne ile çocuk arasındaki agresyonları absorbe etme gibi işlevleri olduğu görüşlerini göreceleştirmek gerekiyor. Yeni doğmuşların ailenin duygusal ortamındaki değişimleri algılama yetileri içinde baba, yerini çok daha önceleri almış bulunuyor.burda annenin taşıdığı ve ve oğluna simgelediği ''iyi çocuk'', ''ideal baba'' imgeleri kadar babanın ayartılarının, yakınlık arayışlarının (Felix'te olduğu gibi) etkilerini de gözardı etmemek gerekiyor. Baba böylece en erken çocukluk döneminde annenin yerini en azından belli bir alanda almış görünüyor; anne de bunun için elinden geleni yapmış. Babanın gücüyle ayartılarının çekiciliği Franz?ın preödipal evrede, ayrışma süreçlerini yaşamadan bir üst katmana atlamasını sağlamış. Bu ilerleyici süreçte (progresyon) preödipal evrede ayrışma (yas), bağımlılık sorunları, ödipal evrede ise ensest korkularından kurtuluş arayışları vardır.
Ama Franz'ın öfkeli babayı içselleştirme zorunda kalması çok gecikmemiş: Alay eden, kötüleyen, aşağılayan tehlikeli bir gücü olan babayı da içselleştirmiş, güç Franz için hem yapıcı gurur veren hem de yıkıcı korku veren özellikler kazanmış. "Benim bir dostum, amirim, amcam, büyükbabam, hatta kayınpederim olabilseydin çok daha mutlu olurdum. Benim için baba olarak çok güçlü bir kimseydin. Hele erkek kardeşlerimin ölmesi, kızkardeşlerimin geç doğmaları nedeniyle ilk öfkelerine ben katlanmak zorunda kaldım; bunun için de çok güçsüzdüm. Herhalde çocukların, herşeyden önce de ben, seni düşkırıklıklarına uğratmadan, seni durgunlaştırmadan önce neşeli bir insandın. Torunun ve damadından aldığın sıcaklıkla yeniden neşeni kazanmış görünüyorsun, çocukları nın sana veremediği sıcaklığı da'' (Kafka 1996).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder