22 Aralık 2009 Salı

Franz Kafka: ‘ Bir Şeyden Yoksun... ’ Bir Yüzyılın Alınyazısı

Hayatını, birbiri ardına geçen gün doğumlarını gün batımlarına ekleye ekleye adeta bir mecburiyetmiş gibi yaşayan bir insan için, dünya kesinlikle tahammül edilemez bir yer olur. Böylesi bir dünyada böylesine mecbur edilmiş bir yaşamı sürdürebilmek ise hiç kuşkusuz hem dünyayı hem de yaşamı kişisel bir mesele haline getirir ve insan varlığı er yada geç gitmekle kalmak arasında salınan bir inadın cenderesine sıkışıp kalır…

Bununla beraber dünyasıyla mecburiyetinin o gayrimeşru beraberliğinden doğurduğu inadı ne kadar güçlü olursa olsun fazlaca bir işe yaramaz ve insan ne anasına ne de babasına hayrı dokunmayan yabanıl bir evlat gibi büyüyen bu inatla, başından sonuna kadar gitmek zorunda olduğu hayat çizgisi üzerinde öyle bir noktaya gelir ki, anlamla anlamsızlığın birbirine değdiği bu noktada ise bir anda bütün geriye dönüş umutları tek tek silinir ve kanarlarına çarpıla çarpıla yaşanan dünyanın karanlık odalarında yönünü şaşırmış, çaresiz ve sessiz bir çığlık yankılanır…

‘…Dünyanın acılarından uzak tutabilirsin kendini, böyle yapmakta özgürsün ve senin doğana kalmıştır bu, ama kaçınabileceğin bir acı var ise, işte buda belki bu uzak tutuştur…’
Aslında ulaşılmak istendiği kadar da ulaşılmaması gerekene doğru güçsüz adımlarla yola çıkan bir insanın çığlığıdır bu…
Oysa yolculuk başlamış, geri dönüşü olmayan o meşum noktaya kadar gelinmiş ve gereklilik çemberi tamamlanmıştır.
Öyle doğduğu yada öyle olduğundan olsa gerek, bu insan için artık ne kadar yuvarlatılırsa yuvarlatılsın tamamen kişisel ve köşeli bir dünya söz konusudur.
Kendi ‘Yargı’sını kendisi yapan ama ‘Dava’sını başkalarının yürüttüğü bu adam için bu köşeli dünyanın öteki adı ise ‘Çöl’ dür artık ve kırk yıldır kıvrana kıvrana yaşanan ve gidilemeyesi ‘Kenan’ a varmak için terk edilmesi gereken son topraktır belki de…
Sorun ise sadece ‘Çöl’de yada dile düşen bu çöle içkin acı da değil, dışarıda da bir ‘Kenan’ın olmayışındadır…
Kenarları aşı(n/l)arak dışına çıkılan bu çöl’ün öte tarafında da kala kala sadece bir çöl anlatısı kalmıştır, ki; belki de asıl ‘Kenan’ şeytana hizmetin bedeli olarak, zoraki yaşamdan çalınıp ateşler içinde dile gelen bu yazınsal uğraşın ta kendisidir…

I

İnsan yaşamının ve doğal olanın sanat yapıtının kurgusal gerçeğine dönüştüğü karmaşık anlatısında insana, en ince ayrıntısına kadar ışıklandırılmış fakat içinde yer aldıkları bağlamı karanlıkta bırakan bir dizi resim sunar Kafka.
Sanki de yaşadığı dünya ile kurgusal evreni arasında bir köprü kurmak istemiş gibidir. Bu yüzden de yapıtını ne sadece bir roman, ne sadece bir destan nede eğretilemelerle dolu soyut bir çabanın ürünü olarak değerlendirmek pek kolay değildir.
Herkesin nasıl olupta hissedemediği bir gerçeği görmüş, bunu açık etmek için de ‘…çünkü sana yoksunu olduğun şeyi değil, bir şeyin yoksunu olduğunu göstermek istiyorum…’ diyerek kendine ve yazma eylemine özgün ve tehlikeli bir ihbarcılık kazandırmıştır.
Bunun içinde yaşamaya mecbur edildiği dünyaya benzeyen bir başka dünya yaratmış ve miadının ne zaman dolacağı kestirilemeyen bir zamanın başlıca özelliği durumundaki metafizik duyganlığın tüm inceliklerini de bu dünyaya doldurmuştur.
Kafka’nın gizlendiği gerçek ve tahammülü zor dünyanın cana batan coğrafyasındaki çok sayıda görüntüden oluşturduğu bu kurgusal dünya ise gözlemlenebilir gerçeklikten – asla arkaik yada sonrasız olmayan ama en ileri ölçüde de modern ve anımsanabilir- bir gerçeklikten kaynaklanan sahih bir şiir gibidir…

II

İnsanın elinden kayıp giden ve başına buyruk devinimlerle değişen nesnelerin dünyasıdır Kafka’nın dünyası. Ve bu dünya üzerinde Kafka için belirleyici olan, yoğun görüntü ile özenle betimlenmiş arıntıdan oluşma bir bütün yada insana yazının hışırtılarını algılatan, yoğunlaştırılmış bir düzyazının benzeştiği nesnel ve sezgisel gerçekliğin dolayımsız bir algılanışı, nesneleşen gerçeğin cansız bir araca dönüşmesi ve her iki dünyada da olup biten herşeyin nesne kalıbında donup katılaşmasının açık seçikliğidir.
Adsız ve basamaklı bir dünyadır Kafka’nın dünyası. Ne anlamsız nede saçmadır, yapıtında anlamsız ve saçma olan ise insanın böylesi bir dünyada benliğini yitirerek ‘şey’ kişiliksiz ve garip bir ‘şey’ haline gelmesidir. Birey sonu belirsiz bir savaşımda yenik düşmüş, içinde tikel ve genel bir sorunun acıyla yer aldığı bir toplumu göğüslemiş ve beyhude yere bu toplum içerisinde kendisine bir yer bulup, onu anlamlı bütünlüğü içerisinde yakalamaya çalışmıştır.
Anlamsızlığın Kafka’nın dünyasındaki yeri anlaşılamazlıkla belirlenmiştir
Bu anlaşılamazlıktır ki, ‘Amerika’ dan ‘Dava’ya kadar bütün yapıtının ve asıl derinliği barındıran hikayelerinin anlamıdır aynı zamanda…

III

Kafka’dan önce çoğunlukla bütün boyutlarıyla insan yaşamı, gündelik hayat ve bu hayatla bağlantılı kişiler, kurumlar ve ilişkiler insanın insanla ve toplumla arasında çıkan çatışmaların baş gösterdiği birer olgu olarak ele alınmalarına rağmen Kafka’da bu kişi, toplum ve kurumlar kendi içkinliklerine uygun birer mekanizma gibidir…
Bu mekanizma içerisinde süregelen kalıp davranışlar, kurallar ve yasalarda koyu bir bilinemezliğin gizleriyle sarılıdır. Bilinmeyenin arayışına dönük bir çabanın serimlendiği Kafka’nın bütün eserlerinde kahramanlarının gerçekliği de bu yüzden tartışmalıdır. Kahramanlarını yaşamsal gerçeklik içerisinde adeta ezim ezim ezildikleri halde hiçbir şey anlamadıkları koskoca bir dünya da karakterize eden Kafka bazen de onları gülünç hallere sokarak hem insanlar karşısındaki sorumluluğunu hem de metafizik sorumluluğunu derinden duyan, yaşadığı dünyaya karşı kayıtsız kalmakla kendini kabahatli hale getiren bir doğuştan suçlu ruh’un – büyük ölçüde de kendi ruhunun – savaşını anlatmaktadır.
Kuralları baştan belirlenmiş bir dünya ve yaşam karşısında dondurucu bir ürperişle gerçekleşen bu savaş onun bu katılaşmış dünyanın kasvetli koridorlarında belli belirsiz dolaştırdığı ironik tavrıyla şekillenen ve konuya bağlı olamayan bir neşeyi de içerir.
Daha çok kullandığı kelimelerin apaçık ve pırıl pırıl pırıldamasından kaynaklanan bu neşe de çoğunlukla üzgün ve istihza dolu bir gülümsemeye benzer.
Max Brod’un üzgün bir kalple neşeli bir zihne sahip olduğunu söylediği Kafka bütün bu halleriyle de sanki de iyilik, merhamet, şefkat gibi duyguları acı bir alayla çarpıştırarak biraz da ‘Pascal’lık yapar
İnsanı buruk bir gülümsemenin karanlık ve dönüşü yok labirentlerine götüren bu ironi onun acıklı ile gülünç olanı ustaca birleştirebilen bir başka yönünü de ortaya koyar böylelikle. Yinede onun bu yönü, Deleuze-Guattari’nin şizoanalizi edebiyata uyguladıkları çalışmalarında söyledikleri gibi Kafka’yı epey politik ve bir o kadar da neşeli bir yazar olarak tanımlamaya yetmez. Aksine onun neşesi ‘sosyal makina’nın tekerlerini ve frenlerini kabaca tamir edip, onu aşırı derecede yükleyen bir deneycinin neşesinden çok tekerleri belirsiz bir yöne döndürülmüş ve onun istenci dışında hareket ettirildikten sonra sonra da aniden frenlenmiş bir ‘sosyal makina’ karşısında yüce bir üslup sahibinin dile getirdiği türden bir neşedir.Karanlık ve buz gibi bir neşe…

IV

Vücutları şanlı şerefli ölümlerle ortadan kaldırılsa da, ruhları zafere erişen tragedya kahramanlarının aksine Kafka’nın kahramanları ne vücutlarını nede ruhlarını huzura kavuşturamazlar hiçbir zaman. Hepsi zavallı bir görünüme sahip olan bu alelade insanlar alınyazılarının korkutucu ve şaşırtıcı başkalığı ve ifrat derecesindeki uysallıklarıyla da her nasıl olursa bayağılıktan kurtulabilirler.
Sanki de acıklı ve bilinmeyen bir evrende yaşayan bu başka adamlar tıpkı Bataille’in söylediği gibi ‘yenilen fakat bu yenilgileriyle anlam kazanan’ bir kader le önlerine çıkan bütün bir dünya da alınlarını vura vura yerleşmeye ve anlamsızlaşan bu dünya içerisinde bir uçuş hattı, bir kaçış çizgisi yada bir sızıntı noktası bulmak için en düşük dayanıklılık çizgisinde dururlar…
Prensleri sahneye koyan tragedyada her şey en büyük kötülük hatta ölüm bile soylu iken, Kafka’da böyle bir soyluluğa rastlanmaz. Onun asıl yaptığı bayağı insanların yaşamak, göğüslemek ve yerleşmek zorunda kaldıkları bir dünya da, görülmeye, ilgilenmeye, düşünmeye değer bulunmayan yaşamsal katmanların ve bu katmanların derinliklerinde kımıldayan insanlığın genel halinin zeka açısından gülünç kalp açısından da acıklı taraflarını göstermektir…

V

‘Yazın uğraşı üstünde yoğunlaşmak için en uygun zaman, bencil ve hesapçı ilkenin aşırı güçlendiği zamandır. Çünkü böyle zamanlarda dış yaşamın nesnelerinde bir yığılma gerçekleşir ve bu yığılma, nesneleri insanın doğal yasaların egemenliği altına alabilme yeteneğini aşar.’ Diyor E.Fischer.
Kafka işte tam da böyle bir durumu, nesnelerin insana hayret veren gücünü, insan varlığının nesneleşmiş, yabancılaşmış bir dış dünya ve kendi derinlikleri içine sürülmüş bir ego biçiminde iki parçaya ayrılışını korku ve dehşet içinde yaşadı.
‘Dış saat ile iç saat birbirini tutmuyor’ der Kafka. ‘Dıştaki saat duraklamalarla kendi alışılmış yörüngesinde ilerliyor, iki farklı dünyanın birbirinden ayrılmasından başka ne olabilir ki, ve bunlar ayrılıyor yada birbirinde korkunç bir biçimde kopuyor…’
Yaşadığı hayatın ona sunduğu her şeye karşı yoğun bir memnuniyetsizlik besleyen, henüz memnunken bile memnun olmamayı dileyen ve zamanın ve geleceğin ulaşabileceği bütün olanaklarına başvurarak kendini büyük bir umutsuzluğun kucağına sürükleyen Kafka’nın yapıtı, birbirinden kopan bu iki dünyayı birbirinin önüne açarak gösterebilme çabasıyla da her iki dünya için tam kopma noktasında koparılan bir çığlık gibidir…
Daha 1910 yılında bir dehşetli gözlemden; ‘…gezegenlere doğrultulan teleskopları andıran bir gözlemden…’ söz eder Kafka. İnsanın kendisine yönelttiği böyle bir gözlem karşısında ise ego kendisini hemen hiç bulamaz, ancak kaybeder.
İşte Kafka’nın ‘Şato’dan ‘Dava’ya, ‘Amerika’dan ‘Değişim’e kadar ‘Şeytan’a Hizmet’ olarak değerlendirdiği yazınsal serüveninin özü, bu yitirilişin sonucunda bir alınyazısı olarak insana sunulan dünyayı ve bu dünyayı insanın elinden alarak ona yabancılaştıran bütün olguları anlama ve açıklama çabasıdır…
Fakat yinede bu çaba onun küçük adamının alabildiğine acımasız ve anlamsız bir dünyanın tam ortasında gerçekleştirdiği bir çabadır…
Bu yüzden de onun eseri, Pascal’ın ‘…Bu sonsuz uzayların sesizliği beni dehşete düşürüyor…’ sözüne tamda uygun düşer. ‘İnsan’ der Pascal ‘…kendi mertebesi neresidir, bilmez. Besbelli ki yolunu şaşırmıştır. Düştüğü yeri karanlıklar içerisinde arar durur, ama nafile arar, bulamaz…’
Evet nafile bir arayışın zavallı kahramanları ve onların alınyazısıdır sanki de Kafka’nın yapıtı.
Yoksa Garaudy’nin söylediği gibi, onda İsrail’in son peygamberini arayan dinbilimcilerden, onu kemirici bir karamsarlık içinde yıkılmaya yüz tutmuş bir küçük burjuva ve az çok bir asi olarak gören Marksistlere, Sisyphe’nin akıl almaz çabasına yakın gören varoluşçulardan, Heideger’den apartma bunaltılı varsayımlara, çağdaş Oedipus’ a benzetenlere ve hatta onda bir ince hastalık’ın etkilerini arayan doktorlara kadar çeşitlenen bir yorum bolluğunun indirgemeci yaklaşımlarıyla anlamak mümkün değildir Kafka’yı…
Çünkü bir ölçüde bütün bunları da içermekle beraber, yeryüzünün ve gökyüzünün içinde tek bir dünyayı oluşturduğu özgün bir yaşamın imgesidir Kafka’nın yapıtı.
Belki de bütün sınırları zorlayarak kurduğu bu imgesel bütünle, değiştirilmiş ve dönüştürülmüş dilinin farkına varan bir garip ‘Babil Adamı’dır Kafka…

Ve onun eseri de bir bakıma, kendi alnına yazdığı 20.yüzyılın alınyazısı gibidir…

Kaynakça

•K.Wagenbach/Özyaşamöyküsü/ K.Şipal / Cem Yay.
•R. Garaudy /Picasso,S.J.Perse,Kafka/M.H.Doğan/ Payel Yay.
•M.Kundera/Roman Sanatı/ A.Bora/Can Yay.
•E.Fischer/Kafka/ A.Cemal/Kavram Yay.
•Deleuze/Guattari/Minör Bir Edebiyat/Ö.Uçkan,I.Ergüden/YKY
•M.Brod/Kafka’da İnanç…/K.Şipal/ Cem Yay.
•G.Janouch/Kafka ile Konuşmalar/K.Şipal/Cem Yay.
•M.Sperber/Parçalanmış Gerçeklik/ A.Cemal/ Can Yay.
•J.L.Borges/Kafka / Akbaba/K.Şipal, A.K.Bayram Dost Kitabevi
•A.Manguel/Okumanın Tarihi/ F.Elioğlu/YKY
•D.Pearce/Kafka ve Dante/ E.Gürol/Cep Dergi(5)Varlık
•M.Blanchot/Yazınsal Uzam / S.Ü.Kasar/YKY
•E.Canetti/Öbür Dava/K.Şipal/Cem Yay.
•H.Hesse/Kafka: Yalnız Bir…/A.Cemal/ Kitaplık (9) YKY
•B.Schultz/Kafkanın Davasına… /E. Özdoğan/Kitaplık (53) YKY
•F.Kafka/Mavi Oktav Defterleri/O.Çakmakçı/Bordo-Siyah
•F.Kafka/Aforizmalar/O.Çakmakçı /Bordo-Siyah

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder