27 Aralık 2009 Pazar

Joseph K.’yı Kim Öldürdü? Prof. Dr. Kadri Yamaç


Onu bir gün herhangi bir açıklama yapmadan götürürler ve tutuklarlar. Bir şey anlayamaz. Neyle suçlandığını bilmez. Hangi kanuna göre hangi maddeden yargılanacağı da belli değildir.
Mahkeme, yargıçlar ve çevredeki her şey olamayacak kadar inanılmaz, ama tam bir yaşanan gerçekliktir. Garip bir mekanizma, sanki kaderiymiş gibi, işlemektedir. Çaresiz ve yalnızdır. Nereye uzansa yalnızlık ve çözümsüzlük beklemektedir.
Nereye ve kime gitse anlatamaz masumiyetini. Herkes “çözümü yok bunun” der, kimse yardım etmez, edemez.
Kim bu? Yabancı gelmedi mi size?
Kafka’nın olağanüstü romanı “Dava”’nın kahramanı Joseph K. ve onun hüzünlü öyküsüdür bu.
Kafka’nın romanı yaşadığımız dünyanın insanı nasıl çaresizleştirebileceğ ini ve teslimiyete sürükleyeceğini ne güzel anlatır. Romandaki herkes insan gibidir ve insandır, ama sanki başkadır onlar.
Kendi halinde bir banka memuru olan Joseph K’yı teslim alan devlet ve bürokrasi sanki tüm bunları yapmak için vardır. Yani devlet ve aygıtları ava çıkmış gibidir. Adalet kimsenin umurunda bile değildir.
Kurbanlar vardır ve kurbanlar da sanki devlet ve bürokrasi için vardır.
Totaliter rejimler egemenliklerini insanları aciz duruma düşürerek sağlarlar.
Gücünü yitiren insan teslim olur. Ruhunu otoriteye bırakır. “Dava”daki K. da sonunda, gelip, kendisini evinden alıp götürenlere direnmez. Masum olduğunu kanıtlamak için verdiği büyük çaba sonuç vermemiştir. Kurtulmayı da istemez artık. Yapması gereken şey, kendini tam teslim etmektir! Yapacak şey kalmamıştır! Son kez evinden alan iki kişi K.’yı kalbinden bıçaklayarak öldürür.
İşte bu tür bir dönüşüm tam da totaliter rejimin istediği insanlık durumudur.
Aciz, şaşkın, yalnız, umutsuz. Yapacak bir şey kalmadığını düşünen, teslim olan.
İzleme ve gözetleme toplumunun doruklarına tırmanıyoruz. Doruklarda olduğumuzu tahmin ediyorduk da, yargının tepesine uzanan dinleme olayının açığa çıkması, yine de “olmaz bu kadar” dedirtti. Halbuki olurdu ve oldu da zaten. Faşizme giden yolların taşları başka türlü mü döşenirdi ki şaşırmıştık!
Herkes korkuyor artık. Muhalif olmak büyük bir risk.
Ya hükümet yandaşı olacaksınız, ya da siz, siz olmayacaksınız. Başka yolu yok!
Ya tüm bunları yürüten bürokrasi nasıldır, onlar neler hissediyor acaba?
Kafka’nın romanında anlatılanlardan hareketle, bir tahmin denemesi yaparsak, belki onlar da çok korkuyordur diye düşünebiliriz.
Çünkü onlar artık totalitarizmin bir organı, ayrılmaz parçası ve esiridir. Totalitarizm dev bir insan yeme canavarı olarak onları da her an öğütecek bir mekanizmadır.
Ülkemiz eşi nadir görülen bir izleme toplumuna dönüştürüldü.
Herkes dinleniyor, izleniyor. Rejime hizmet etmekte olan bürokrasi görevini eksiksiz yürütüyor!
Totalitarizme çanak tutanlar da şu an mutlular. Demokratikleş tiğimizi, başbakanın bu konuda eşsiz birisi olduğunu söylüyorlar, yazıyorlar. Kutsuyorlar. Ruhlarını teslim etmenin acınası gururunu yaşıyorlar.
Ancak… Unutmayalım ki Kafka’nın roman kahramanı durumuna düşüldüğü an insanlık zaten bitmiştir. Kafka da bilelim istiyor. Görün işte diyor.
Şimdi beraber düşünelim; Joseph K.’yı Kim Öldürdü?

Sözcü Gazetesi 16 Kasım 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder